BeStyle Magazine Röportaj 2021

Dem Global CEO’su Kerem Kerimoğlu

Röportaj: Kezban Belet

Erken yaşta iş hayatına atılan, şimdilerde DEM Global’in CEO’su olarak iş hayatına devam eden Kerem Kerimoğlu’ndan eğlence ve yeme-içme sektörünün trendleri, sektörün ve DEM Global’in pandemide nasıl etkilendiğini, yeni nesil yöneticilik kavramını nasıl tanımladığı gibi birçok soruyu kendisine sorma fırsatımız oldu, ortaya da çok güzel bir sohbet çıktı.

Kerem Kerimoğlu - CEO Dem Global Brands
BeStyle Magazine Röportaj 2021: Weitnauer Türkiye CEO Kerem Kerimoğlu


Kerem Bey sizi biraz tanıyabilir miyiz?

1972, Ankara doğumluyum. Eğitimime TED Koleji’nde başladım, İzmir’e taşınmamızın ardından İzmir 60.Yıl Anadolu Lisesi’ne geçtim. Kariyerime 1993 yılında Philip Morris’te Ege Bölgesi Sorumlusu olarak başladım. Yaklaşık 6 yıl burada çalıştıktan sonra Diageo’da Ege Bölgesi’nde Müşteri Sorumlusu olarak Duty Free kanalında görev üstlendim.

Diageo, 3 aylık bir dönem içerisinde beni İstanbul’daki merkeze almaya karar verdi ve 6 ay içinde de Kanal Müdürü oldum. 4 sene kadar sürdürdüğüm görevimden sonra Diageo, beni On-Trade’in (yani açık kanal dediğimiz otel, restaurant, cafe&barlar) başına getirdi. O dönem aldığım bir teklifle birlikte Pernod Ricard’a On-Trade Müdürü olarak geçiş yaptım. Uzun süre Pernod Ricard’da çalıştıktan sonra; 3 sene kadar Kafe Pi Group’a Genel Müdür olarak geçtim. 36 yaşındaydım ve bu benim ilk üst düzey yöneticilik başlangıcım oldu.

Sektörde yer almaya devam ettim ve sonrasında Pernod Ricard’daki görevime 3 seneden sonra geri döndüm. Bundan tam 10 sene önce, Weitnauer Grup’tan Genel Müdürlük teklifi aldım ve Weitnauer Grup’a ait DEM Dış Ticaret A.Ş.’nin başına geçtim. 10 yıldır çok iyi gidiyoruz ve Türkiye’de çok önemli markaları temsil ediyoruz.

Şu an CEO’su olduğunuz DEM GLOBAL’i kısaca anlatabilir misiniz? Hangi markalar bünyenizde yer alıyor?

DEM Dış Ticaret, Türkiye’de 1992 yılında Serdar Tektaş tarafından vergisiz satış noktalarına tedarik yapan bir şirket olarak kuruldu. Halk arasında “Duty Free Shop” olarak bilinen mağazalara Türkiye’de tedarik yapan bir şirket olarak başladı. Uzun dönem birçok markanın temsilciliğini yaptı. Daha sonra bu güçlü performansı fark eden Weitnauer Grup, Türkiye’deki potansiyeli görerek bu şirketi satın almaya karar verdi.

Ben buraya geldiğim zaman şirketin içindeki portföy gıda ve alkollü içeceklerden oluşuyordu. O tarihlerde burada çok önemli gıda markaları da vardı. Şu anda DEM Dış Ticaret; Türkiye’de pek çok tanınmış markanın resmi distribütörü mesela Jagermeister, The Dalmore, Tamnavulin, Jura, Thomas Henry, The Dead Rabbit, Dubliner, Keglevich, Opihr ve Greenall’s gibi. Bu sene de portföyümüze yeni ve süper Premium markalar katıldı; Bottega Prosecco ve Onegin Premium Vodka. Portföyümüz ve şirketimiz büyüyor. Profesyonel olduğumuzu düşündüğümüz alkollü ve alkolsüz içecekler tarafına daha fazla yatırım yapmak istediğimiz için gıda tarafı 2018’in sonundan beri bünyemizde bulunmuyor. Şu anda sadece alkollü içecek ithalatı yapan bir şirketiz.

Pandemi DEM GLOBAL ve etkinlikler dünyasını nasıl etkiledi? Bu sürecin size yarattığı avantajlar veya dezavantajlar nelerdir?


Pandemi süreci boyunca birçok mekan kapandı. Türkiye için önemli olan restaurantlar, barlar, gece kulüpleri, beach club’lar ve özellikle Antalya’daki oteller… Bu anlamda pandeminin negatif etkisi oldu fakat tüketim fazla düşmedi. Seyahat edenler, beach club’lara, gece kulüplerine gidenler; alışverişlerini zincir marketlerden ve alkol satan noktalardan yapmaya başladılar.

Ayrıca pandemi döneminde neyin zayıflayıp neyin kuvvetlendiğini de gördük. Sektörde On-Trade ve Off-Trade olmak üzere, satış yapılan iki kanal bulunuyor. Bizim Off-Trade kanaldaki kaslarımız çok gelişti ve gücümüz arttı. Bu süreç boyunca tüm ekip arkadaşlarımızla birlikte tam zamanlı olarak evden çalıştık. Şimdi On-Trade kanalı da açılınca Off-Trade’deki gücümüzü kaybetmeyerek hızla ilerliyoruz.

Son dönemlerde de çok sık duyduğumuz “yeni nesil yöneticilik” kavramını siz nasıl tanımlıyorsunuz?

Yeni nesil yöneticilikle ilgili; çok erken yaşta sorumluluk sahibi olabilenlerin, sorgulayan bilgisi ve vizyonu geniş olan insanların tercih edildiği bir dünya olduğunu söyleyebilirim. Bizim yöneticilerimiz ile yaptığımız yöneticilik arasındaki en büyük fark, teknoloji. Aynı zamanda bizim çalıştığımız nesle karşı daha saygılı, daha anlayışlı olmamız gerekiyor. Şu anda herkes mesafesini, samimiyetini, sorumluluklarını biliyor hatta sizin hiçbir şey söylemenize gerek kalmadan yeni nesil çalışanlar yeni nesil yöneticilere ayak uydurabiliyor. Yurtdışında çok önemli şirketlerde belli yaşta bazı pozisyonlar sona erdirilir ve yeni neslin yukarıya doğru çıkması sağlanır. Türkiye’de de yavaş yavaş böyle olmaya başlıyor.

Ayrıca eski tip yöneticilerle çalışmış insanların bizim şirketimize geldiklerinde şaşırdıklarını görüyorum çünkü burada her şey çok şeffaf ve burası kişiye değer verilen bir yer. Ben insanların hak ettikleri değeri almalarına çok önem veriyorum. Burada “daha fazla çalışacaksın” yerine, “daha çok tatil yapacaksın” diye zorlamalar oluyor. Biz insanların gelip çalışmak isteyeceği bir ortam yaratmaya çalışıyoruz. Bence en büyük farklardan biri de, pozisyonunuz ne olursa olsun tüm çalışanlarla zaman geçirebiliyor olmanız. Burada “patron geldi” değil “Kerem geldi” denmesi ve herkesle eşit şekilde zaman geçirebiliyor olmak, bunun en iyi örneği.

İş hayatına yeni atılan Z kuşağı için alışılageldik yönetim normlarının değiştirilmesi gerektiği fikrine katılıyor musunuz?

Alışıla gelmişin değiştirilmesi gerektiğine inanıyorum çünkü Z kuşağı gerçekten çok farklı ve yaratıcı. Bizim onlara adapte olmamız gerekiyor. Eskiden “ne kadar zorlarsak o kadar kendini geliştirir” dediğimiz nesil artık yok. Şu anda mobbing denilen şey bizim zamanımızda “iyi yönetici, bizi çok zorluyor” olarak algılanıyordu. Ama Z kuşağı kesinlikle bunu yapabileceğiniz bir kuşak değil. İlerisi için hedefleri, vizyonu olan bir Z kuşağı çalışana zorla iş yaptırmak mümkün değil çünkü yaratıcılığını tamamen kaybeder. Bu durum; eski tip yönetim şeklinizi değiştirmeniz, açık olmanız, fikirlerini söylemesine izin vermeniz, cesaretlendirmeniz ve arkasında olduğunu hissettirmeniz gerektiğini gösteriyor.

Nesillere göre eğlence anlayışı, tüketim alışkanlıkları ve konuk ağırlama sektörü sizce nasıl değişiyor?

Bu sektöre ilk başladığım dönemde akşamüzeri bir yere gidilir, daha sonra klasik Türk adetlerine uygun bir mekanda yemek yenir, ardından da mutlaka bir kulüpte eğlenilirdi. Bu durum yavaş yavaş değişmeye başladı. İnsanlar ilk gittikleri mekanda eğlencelerini sonlandıracak kadar kalabiliyorlar. Eskiden akşamüzeri iş çıkışı eğlence dendiğinde 4 tane farklı yer gezilirken, şimdi tek seferde olduğu yerde kalabiliyor. Alkollü içecek tercihleri de değişti. Bu yüzden bir restorana girdiğinizde dikkatinizi ilk çeken şey artık bar oluyor. Benim düşünceme göre, sektördeki
içecek tercihlerinin değişmesinin sebebi kadınlar. Kadınlar bu konuda büyük rol oynadı, aslında kaliteyi onlar getirdi. Kadınlar sayesinde erkeklerin de içecek bilgileri gelişti. Onların getirdiği bu kaliteye ayak uydurduk. Yine en büyük değişikliklerden biri de sektörel. Tüketicinin talepleri doğrultusunda restoranlarda iyi yemek-iyi içecek uyumu başladı ve biz şirketler tüketicilerimizin talepleri doğrultusunda ürün gamını genişlettik.

Dijitalleşme artık hayatımızın her yerinde, yeni nesil için eğlence ve dijitalleşme arasında nasıl bir bağ olduğunu düşünüyorsunuz? Teknolojiyle birlikte gelişen ve değişen bir yeni nesil yetişiyor mu dersiniz?

Bu durum; teknolojiye ayak uydurmakla doğru orantılı. Eskiden birbirimizi ev telefonlarından arayıp ya da cep telefonları ilk çıktığında bir mesaj çekip “bu akşam nerede buluşuyoruz” diyorduk. Şimdi ise gitmeden önce yüzlerce mekanı araştırabilme, puanları ve yorumları görebilme, ne zaman, nerede, neyin açıldığını anında öğrenebilme imkanımız var. Anlatımından menüsüne, internet sitesinden Instagram’ına bir “deneyim” yaşıyoruz. Artık QR kodlarla menülere baktığımız bir dönemdeyiz.

Bu dijitalleşmeyle beraber ben de bir uygulama kullanıyorum ve bugüne kadar gittiğim her restoranı işaretliyorum, menüde yiyip beğendiklerimi kaydediyorum ve yüklüyorum.
Oraya gidenler veya uygulamayı kullananlar bunları görebiliyorlar. Bu, sadece yeni neslin değil, bizim de kullandığımız bir kolaylık. Özellikle yurt dışında çok seviliyor. O yüzden durum değişiyor ve daha da değişecek. Eğlence ve dijitalleşme birbirine birebir bağlı.

Son olarak dünyada ve Türkiye’de 2022’de bizi yeme-içme ve eğlence alanında hangi trendler bekliyor?

Dünyadaki trendlerin Türkiye’ye gelmesi artık uzun sürmüyor. Yurt dışında son dönemde popüler olan içecek trendleri yavaş yavaş ülkemize de geliyor. Markaların klasikten farklılaşmaya gittiği bir sürece giriyoruz. Günümüzdeki içecek tercihlerinin yeni dönemde değişeceğine inanıyorum. Eskiden hakimiyetini sürdüren içecekler, yerini dünyadaki trendlere bırakacak.

Çok hızlı adapte olabilen bir ülke olduğumuz için önemli birkaç markanın dünyada en çok sattığı yer Türkiye. Yeni dönemde yemeklere karışım içeceklerin eşlik edeceği trendler etkili olacak. Ayrıca iyi şeflerin tamamı, bizim gibi şirketler tarafından iş birliği için destekleniyor. Şefler içeceklerle hangi yiyeceklerin iyi gideceğini düşünerek hazırlık yapıyorlar. Trend; kaliteli yemek-kaliteli içecek uyumuna doğru gidiyor. Yine farklı disiplinlerle yani sanat, moda, müzik alanında yapılan iş birlikleri ve iletişimler tüketicinin beğenisini kazanıyor. Bu uyumun yansımasını Türkiye’de görüyoruz ve daha da göreceğiz.